14 Haziran 2010 Pazartesi

Flying On The Raven’s Wing-1

Bizimki bir gün oturmuş gene düşünüyordu, 'sabah erken kalkıp yola mı koyulsam yoksa öbür gün mü gitsem' diye. Aslında çok daha önceden yola koyulması gerekliymiş ama 40 gece 40 gün geçmiş, bir türlü çıkamamış evinden.

Evi bir nehrin kenarında, diğer insanların yaşadığı yerin çok yakınındaymış ama aynı zamanda kimse de bulamazmış orayı. Medeniyetin gizlenmiş bilge varlıkları olan kargalar, o farkında olmadan ona öğrettikleriyle, gösterdikleri yöntemlerle yardımcı oluyorlarmış. Evinin bulunamaması da ne ki! İstediği zaman insanlar arasında farkedilmeden dolaşabiliyor, odasında sessizce oturmayı başaramayacak kadar yalnız hissetiği zamanlarda başka biri olarak insanların arasına karışabiliyor, arkadaşlıklar kuruyor ve sevgililer ediniyormuş. Başını birinin omzuna yaslayıp evrende bulunduğu noktaya en uzak yerlere ulaşmanın imkansızlığıyla bir ağacın en üst dallarına parmak uçlarında uzanarak veya zıplayarak alamadığı elmaya ulaşmanın imkansızlığı arasındaki ilişkiyi düşünüyormuş.

Hiçkimsenin arasa da bulamayacağı evinde sıkıldığı çok az oluyormuş aslına bakılırsa. Bildiğimiz dünyaya alternatif bir çok dünyaya, farklı atmosferlere ulaşabiliyormuş. Başkalarının hayatlarını yaşayabiliyor, kendince yeniden kurgulayabiliyor, farklı çözümler sunabiliyor ve tüm hikayelerin sonlarını değiştirebiliyormuş. Astral seyahatlere çıkabiliyor, geçmişte yaşanmış ve gelecekte yaşanacak zamanları görebiliyormuş. Çok emin değil ama galiba evrendeki başka gezegenlere gidebiliyor, yıldızlararası yolculuk ismini verdiği maceralar yaşayabiliyormuş. Tabii ki kargalar sayesinde!

Derken sabah oldu, güneş yeniden doğdu. Hala karar vermemişti gidip gitmemeye. Yatakta birkaç kez daha döndü. Sabahın serinliğinde, vücudunun son yarım saat dışarıda kalmış kısmını örtünün içine alınca ağzının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı ve keyifle tekrar gözlerini kapadı. Ayaklarını birbirine sürtüp örtünün henüz tam ısınmamış yerlerini keşfederken tekrar uykuya daldı. Yeniden rüyalar gördü, hatta yanılmıyorsa ilki daha önce gördüğü rüyanın devamıydı. Galiba... Olsa olsa yirmi dakika geçmişti, tekrar uyandı ve gözlerini tavana yapıştırmış olduğu, karanlıkta hafifçe ışıldayan yıldıza dikerek düşündü, 'bugün gitsem mi acaba?'

Yataktan kalktı ve mutfağa gitti. Bir bardak su içti. Sonra buzdolabından süt kutusunu aldı ve kafaya dikti. Su ısıtıcıyı kontrol etti, tabii ki boştu. Bir bardaktan biraz fazla su ekleyerek düğmesine bastı ve doğal olarak tuvalete gitti. Bazen ısıtıcı nedense su kaynayınca durmuyordu, herhalde yuvasına tam oturmayınca öyle oluyordur diye düşünüyordu. Böyle durumlarda tuvalette bir şeyler okumaya dalıp geç kalırsa ısıtıcıya tekrar su koyup başında mal gibi beklerdi ama ısıtıcı düzgün çalışmışsa bu geç kalma, suyu kahve için en uygun zamanda kullanma imkanı tanıyordu. Ne kaynak ne ılık, tam ortası. Bu sefer tuvalette oylanmamıştı ve ısıtıcı da düzgün çalışmıştı. Hayatın aksamadığı zamanlardaki durumun her zaman en ideal sonuca götürmediği gerçeğiyle tekrar yüzleşmek durumunda kaldı. Bununla beraber birçok insan çok iyi bilir ki böyle durumlarda uygulanacak özel formüller özel, ideal olandan daha güzel sonuçlar ortaya çıkarabilir. Onun kahvesinin formülü şuydu; her zamanki bardağı, dolu dolu bir tatlı kaşığı kahve, iki şeker, iki parmak soğuk su ve sıcak su. Sonuç haşlanmayıp yanıp kavrulmamış, ambrosialara ya da nektarlara taş çıkartan kahve, bardağın kendine yapıştırıp yaralamadığı alt dudak ve aldığı tadı huşu içinde beyine göndermekten başka derdi olmayan dil.

Bir yudum aldı ve sigarasını yaktı. Gene birçok insan çok iyi bilir ki zaman akıp giderken yakılan üçüncü sigarada, o kahvenin son yudumları alınırkenki tadı kendini de aşan bir kıvama ulaşacaktır. İnsan bardağın dibini yalamak isteyecektir. Duman ciğerlerinde dolanıp yaşadığını hissettiren anlardan birini duyumsatırken tekrar düşündü, 'gitmeli miyim artık?'

Bilgisayarını açtı. 41 gece 40 gün önce gelen ve artık merakını doruklara çıkaran maili, 41 gece 40 gündür sürekli yaptığı gibi tekrar okudu:

"merhaba porkü
sana iletmem gerektiği söylenen bir paket aldım...
istediğin zaman gelip al...
flying on the raven's wing'de bulabilirsin beni...

ps: dünya artık değişiyor ve bildiğimiz yer olmayacak..."



İçerideki Gizli Yerlerden

Zamanın tüketmeyip sadece beslediği o tuhaf ilişkiler...
Suratın alaycı bir gülümsemeye boyanması... Madde ve ruh ilişkisi...
Acımasızlık; kendine bile...

Eskiden olduğu insandan hiç hoşlanmazdı, vücudunu zımparalattırırdı
kendine, paylaşmadan seviştirirdi. Şimdi o eskiden olduğu kişiyi arıyordu,
ona o kadar ihtiyacı vardı ki! Çünkü esas ihtiyacı olan şey ulaşamadığı
bir yerdeydi. Kendini kendi içine hapsetti...

Alıntılar-3

If the eyes were a window to the soul
then grief is the door...
As long as it's closed, it's the barrier between knowing and not knowing.
Walk away from it and it stays closed forever.
But open it, and walk through it,
and pain becomes truth.

Dexter

13 Haziran 2010 Pazar

Sayıklama!

Bazen eşyalar harekete geçer, kendilerince isyan ederler,
2 prizde elektrik patlar, 2 kere aşağı inip sigortayı kaldırırsın,
mouse takılır, telefonun ahizesi şahlanır...
Gitmen gereken yere yanlış günde gidersin.
Kadın hislerin son 2 geceyle ilgili olumlu şeyler söylemez.
Galiba değişim imhaya dönüşür bazen ve sende de dönüşüm başlar.
"Zaten dönüşen dönüşmüş mü yoksa, geç bile mi kalınmış" diye düşünürsün.
"Ulan hayat!" dersin, "bir gün yapışacağım yakana, kurtulamayacaksın o zaman elimden"...

Alıntılar-2

Birbirlerine olup bitenleri açıklamaları oldukça uzun sürdü,
gerçi gerçek hayatta, “her şeyi açıkladı” cümlesi hiçbir şey ifade
etmez çünkü varlık açıklanamaz bir şeydir ve hayat,
kederi azaltmak için örülen güvenlik ağlarından başka bir şey olmayan,
sanatın, romanların, filmlerin, neden sonuç ilişkisine dayanan
detaylı ve sakinleştirici kurgulara sahip Hitchcock ve Agatha Christie
eserlerinin tam tersidir.

DKT-Rosa Montero

11 Haziran 2010 Cuma

Alıntılar-1

Son saatlerini kitap okuyarak geçiren ve onu götürmeye geldiklerinde,
kendisini bekleyenin yalın bilinci üzerine düşmeden bir saniye önce,
dalgınca kaldığı sayfayı kıvıran bir idam mahkûmu gibiydi.

DKT-Rosa Montero

İzleyiciler